ENSAR OLUP SARP YOKUŞU TIRMANMAK
Ramazanın esenlik ve sürur kuşanmış demlerini geride bıraktık. Ramazan bizi hayra, iyiliğe, erdeme,
çağırdı durmaksızın. Topyekûn bir uyanışla iftarı, sahuru yaşarken meltemlere yüklü ezanların
hüzünlü sedası şehri kuşatırken, cennet soluklu saflarda teraviler kılındı, seherler beklendi. Uzun yaz
günlerinin rehaveti çökerken bedenlere, susuzluk an an yoklarken, kururken, yanarken boğazlar
yutkunup durduk ve açlığı derinden hissetmeye çalıştık. Her Ramazan terbiye mevsimidir. Rabbimin
diriliş muştusu yeniden sarar kuşatır zamanı… Bedenlere ve ruhlara takvayı mihmandar eyleyerek,
aşkla onaran, kulluk şuurunu yaşatma derdinde olan teslimiyeti kuşanmış vakitlerle gelir mübarek ay.
Ahir zaman duraklarında bir Ramazan’ı daha ihya edersin. Bayram nice çetin bekleyişlerden,
susuzluklardan sonra gelir durur kapında coşku ve sevinçlere bürünmüş. Ensar olduğumuz
zamanlarda geldi bu mevsim Ramazan. Bu bayram ev sahibi olarak muhacirleri ağırladığımız demlerde
geldi. Derin imtihanlardan geçiyoruz. Acılar Müslüman coğrafyayı tarumar ederken, hami ve kuşatıcı
bir ev sahibi olmanın sevincini yaşatıyor Rabbim bizlere. Medeniyetimizin mayasında olan
misafirperverlikle vermenin, paylaşmanın erdemli ve onurlu mutluluğu yayılıyor gamlı çehrelerimize.
İşte o zaman cennetten bir esinti gibi babasız muhacir bir çocuğun gülen gözlerine, eşini kaybetmiş
bir annenin hüzünlü çehresine, tüm ailesini kaybetmiş bir babanın yumulu avuçlarına bırakıyoruz
vermenin ve paylaşmanın kutlu sevincini. Ahir zaman duraklarında ağır imtihanlardan geçiyoruz.
Bereketli Anadolu topraklarında Rabbimin huzuru bağışladığı bu eşsiz coğrafyada yaşarken hemen
yanıbaşımızda Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da Müslüman kardeşlerimiz dehşetengiz savaşların ortasında
perme perişanlar. Gazze’de tarifsiz acılar içinde şehadetle açılıyor oruçlar.
Şehadetle açılırken oruçlar, yırtık elbiselerinin içinde titrerken yetimler, anne ve babasının gözü
önünde parçalanırken çocuk bedenler derin imtihanlar yaşıyoruz. Varlıkla imtihan olduğumuz
günlerde ümmetin çoğu yoklukla ve savaşlarla imtihan oluyor. Hemen yanıbaşımızda komşu
Müslüman ülkeler alev alev yanıyor. Onlar yanarken, onların derin yaraları kanarken, onların açlıktan
ve soğuktan morarırken bedenleri biz derin imtihanlar yaşıyoruz. Tüm varsıllarımız çoğalırken,
sofralarımızdaki nimetlerimiz artarken, Ramazan sofralarımız envai çeşit donatılırken, denize nazır
açık büfeli oteller rezerve edilirken bombalar yağıyor kardeşlerimizin üzerine…
Ensar sorumluluğunu yüklüyor Rabbim bizlerin üzerine o zaman… Siz şimdi Ensar’sınız der gibi,
hemen şimdi açın avuçlarınızı, açın yüreğinizi, hemen şimdi açın evinizi, serin tüm varsıllarınızı
yoksulun yetimin açlığına der gibi gönderiyor misafirlerini. Şimdi Ensar olma zamanını bir kader gibi
yüklüyor omuzlarımıza. Kapımızı çalan, yangınlardan, bombalardan, tarumar olmuş vatanlarından
kaçan muhacir kardeşlerimiz hemen eşiğimizin dibinde. Bize verip imtihan eden Rabbim onlardan da
alarak bu imtihana dâhil ediyor.
Ahir zaman duraklarında Ensar duyarlılığıyla derin imtihanlardayız. Sahibi olmadığımız, şahidi
olduğumuz, bir gün terki diyar eyleyeceğimiz tüm varsıllarımızla imtihandayız. Vermenin,
paylaşmanın, sahibi olmadığımız tüm varlığımızın gerçek sahibi olan Rabbimiz ’in emirleri karşısında
imtihandayız. Gerçek mülkün sahibi uyarıyor ayetleriyle: “ Ona da ( hayır ve şer) iki yol gösterdik.
Fakat (o), sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuşun ne olduğunu sana ne bildirdi? (O), bir kölenin azad
edilmesi ( ve kişinin kendi nefsini ateşten kurtarması)dır. Ve ya bir açlık gününde akrabalığı olan bir
yetimi veya toz toprak içinde kalmış bir yoksulu doyurmaktır. Sonra ( bütün bunları yaparken) iman
edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine merhameti tavsiye edenlerden
olmaktır. “ ( Beled Suresi : 10,11,12,13,14,15,16,17 )
Sarp yokuşu aşmak; vermenin erdemli duraklarıyla cömertliğin hazzını ve huzurunu yaşayarak Kur’an
ahlakıyla ahlaklanmaktır. Sarp yokuşu aşmak Ensar olarak bize verilenleri vermek, “ Ey Aişe! Geriye
bıraktığın değil; dağıttığın bizimdir.” Diyerek Saadet Asrından seslenen Efendimize uymaktır. Sonsuz
bereket tohumunu cennete ekmektir sarp yokuşu aşmak. Parklarda, tenha sokaklarda, caddelerde
elindeki kuru ekmeği aş eyleyen, elbiseleri paralanmış Suriyeli bir kardeşimize hami olmak ona
yüreğimizi açmak, toza toprağa belenmiş bedenine sıcak yuvalar bulmaktır sarp yokuşu aşmak. İşte
yüce Kitabımız tam da bunu söylemiyor mu bize. Onlar ıslak kalabalık caddelere, parkların üşüten
yalnızlığına, beton kaldırımlara uzanırken titreyen bedenleriyle bizim boğazımızdan lokmalar nasıl
geçer. Nasıl rahat uyuruz küstüğü yastıklara başımızı gömüp. Nasıl uzanırız rahat yataklarımıza.
Seslenir Rabbim uyarır insanlığı: “ Size ne oluyor ki; Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin
ve yerin mirası Allah’ındır…” ( Hadid:10) Gerçek mülkün sahibinin emrine itaat etme zamanlarındayız.
Değil mi ki vermek huzurun ve saadetin anahtarıdır. Değil mi ki verdikçe çoğalırız bereketleniriz.
Gümrah pınarlar gibi çağıldayıp akarız yetim yüreklerin yalnızlığına. Yakinen görürüz ve yaşarız ki; biz
verdikçe bize de bir Veren var.
İnfak medeniyetinin mirasçıları olarak, vermenin destanını yazan ve yaşayanlar olarak yollara düşelim.
Arayıp bulalım muhacir kardeşlerimizi. Sonuna kadar kapılarımızı, yüreklerimizi açalım onlara.
Bereketli sofralarımıza her daim davet edelim. Üşüyen, yalnız çocuk ellerini tutalım. İhtiyaç
sahiplerinin rızkını bizim rızkımızın içen koymuş olan gerçek Rezzak’ı düşünerek, kendilerine ait
emanetleri ulaştıralım gönül huzuruyla… Ateşler içinden çıkıp gelmiş bir ümmet kapımızın eşiğinde. “
Yarım hurmayla da olsa, kendinizi ateşten koruyun.” ( Buhari, Müslim) diye buyuran Efendimizin
emrine itaat ederek, kendimizi cehennem ateşinden kurtarmanın telaşına düşelim. Fırsat bu fırsattır.
Cennete vesile tüm muhacirler gözlerimizin içine bakarken, sağımızda solumuzda dolaşırken düşelim
yollara. Onlara hami olmanın, kardeş olmanın yollarını arayalım. Sarp yokuşu tırmanarak terleyelim,
koşalım, yorulalım ki cennet ayaklarımıza serilsin. Sonlu nimetleri verelim ki gerçek sahiplerine,
sonsuz nimetlere kavuşmanın hazzını yaşayalım.
Yarım bir hurma elimizde düşelim yollara. Suriye’nim, Arakan’nın, Somali’nin, Gazze’nin
muhacirlerine doğru bir kurtuluş ümidiyle koşalım. Kurtuluşumuza, cennetimize koşalım. Yarım
hurmayla adım attığımızda mağdurların, mahrumların, muhtaçların duası olduğunu bilelim. Dua ve
düş olarak çaresiz kalmışların umudu olmaya, ümidi ve rüyası olmaya doğru hayatı adımlayalım.
Şimdi kardeşlik zamanı… Şimdi Ensar duyarlılığıyla Ebu Zer Efendimiz gibi dünyayı müşahede zamanı.
Elinde ne var ne yok ahiret yurduna göndererek, dünya yaşantısını yokluk sınırında yaşama bilincini
kuşanmış, geçici dünyanın malını değil, ebedi ahret yurdunun sermayesini biriktiren Peygamber aşığı
Ebuzer Efendimiz gibi… Sonsuzluğa açılan kapının anahtarı elimizde. Vermek, infak etmek, kardeşçe
paylaşmak bereketin ve duanın kapısı. Ensar duyarlılığı ile yaklaşan cennete adım alma
zamanlarındayız. Şimdi sarp yokuşu aşmanın tam zamanı. Vererek erdemli ve onurluca geçici süfli
dünya duraklarından adım alıp, soylu paylaşımlarla kardeşlik hukukumuzu yaşama zamanı...
Selvigül Kandoğmuş Şahin
17.07.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder